|
REKTÖRÜN 100 GÜNÜ
Şanlıurfa Harran Üniversitesi rektörlüğüne atanan sayın Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik beyin göreve başlamasının üzerinde tam yüz (100) gün geçti.
“100 gün” sözü bize hiç de yabancı değil. 50-60 yaş üzeri kesimce hatırlanacağı üzere eski Başbakan merhum Süleyman Demirel 40 yıl önce seçim meydanlarında “100 gün”lük icraat vaadinde bulunurdu. Aynı şekilde C.Başkanı sayın Erdoğan da geçen sene “100 günlük eylem planı”ndan bahsetmişti. Aynı gelenek devam etmiş olacak ki bu kez Harran Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. M.Sabri Çelik “Rektörün 100 günü” adı altında 19 Nisan Cuma günü basın toplantısı düzenledi. Bendeniz de UYSAD (Uluslararası Yazarlar Araştırmacı Gazeteciler Derneği) üyesi olarak bu toplantıya katıldım.
Sayın Rektörün, yapacağı açıklamalar sonrasında bizlere soru sorma fırsatı tanıyacağını tahmin ettiğim için hazırlıklı gitmiştim.
Öteden beri eğitime önem biri olarak biliyorum ki eğitim; her türlü kalkınma faaliyetlerinin temelini oluşturur. Bir başka ifadeyle ilimde , teknikte, iktisatta kısaca her alanda kalkınmanın tek yolu eğitimden geçer. Eğitim; toplum hayatının her safhasının temelini teşkil eden insan unsurunu yetiştirmektedir. Kendine, ailesine, vatanına, milletine faydalı olabilecek, ülke kalkınmasında ilme ve ilmi düşünceye sahip insanı yetiştirme görevini eğitim sistemi üstlenmiştir. Bu nedenle ülke mukadderatının tayininde eğitimin ve eğitilmiş insanın önemi büyüktür.
Ünlü sosyoloğ Sait Simon; "Fransa’nın tüm tıbbi araçları bir gecede tahrip edilse, aynı düzen altı ay içersinde yeniden kurulabilir. Ama bütün doktorlar bir anda ortadan kaybolursa ancak yüz yıl sonra bugünkü düzeye ulaşabilir” demiştir.
Ünlü iş adamı Ford; “Fabrikalarımı ve makinalarımı tahrip edin ama adamlarımı bana bırakın, en kısa sürede eski servetime sahip olurum” derken eğitilmiş insan gücünün önemine dikkat çekmek istemiştir.
Kısacası gelişmiş her ülkede sağlıklı bir ekonomik yapıdan, sosyal, kültürel, teknik alandan güçlü bir askeri mekanizmaya kadar sahip olabilmenin ardındaki gerçek, kaliteli beyin yetiştiren “eğitim sistemi”dir.
İşte bu duygu ve düşüncelerle çok merak ettiğim Harran Üniversitesinin yapısını ve kurumsallaşma durumunu, akademik eleman açısından kadro durumunu, öğretim elemanlarının çalışma ortamını, kendilerini ne ölçüde yetiştirdiklerini, derslere gereken önemi verip vermediklerini, bilimsel araştırmalara yönelme arzu ve isteklerini, teknolojik gelişmelere uyum sağlamaktaki başarılarını, ar-ge çalışmalarının ne düzeyde olduğunu, bunun için ayrılan bütçenin yeterlilik durumunu, öğretim elemanlarının lojman sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının ne ölçüde karşılandığını, öğrencilerin nasıl bir eğitim ortamında yetiştiğini, eğitimin ezberci bir sisteme dayalı olup olmadığını, kütüphanenin yeterlilik durumunu, sınıflardaki öğrenci sayısını, eğitim ve öğretime yönelik laboratuar imkanları ile, araç gereç cihaz durumunu, yüksek lisans eğitiminin ne ölçüde verildiğini, yeni bölümlerin açılmasının düşünülüp düşünülmediğini, mevcut bölümlerden mezun olanların iş bulma şansını ve ulaşım gibi sorunları sayın Rektöre somayı tasarlamıştım.
Ancak, sayın Rektör, slayt eşliğinde Üniversitenin dünü, bugünü ve geleceğe yönelik hedeflerini açıklarken konuşmasının bir bölümünde “Harran Üniversitesinin Türkiye’de mevcut üniversiteler arasında 68. sırada olduğunu” söylemesi üzerine hafızamda tuttuğum soruları sormaktan vazgeçtim. Çünkü sormak istediğim veya merak ettiğim tüm soruların cevabını almıştım. Evet. O cevaplar sayın rektör beyin söylediği “Harran Üniversitesinin 68. Sırada olduğu” cümlesinde mevcut idi.
Doğrusunu söylemek gerekirse benim için basın toplantısı bitmişti. Çünkü sorularımın cevabını almış ve başka da soracak sorum yoktu. Tanık olduğumuz bu acı tablo karşısında üzülmemek, yeise kapılmamak mümkün değildi. Ama neylersin ki biz gazeteciler huyumuz kurusun soru sormadan da edemeyiz. Hemen yeni bir soru hazırladım. Tabi soruyu sayın Rektöre değil de kendime sordum;
“Türkiye’de 68. Sırada bulunan bir üniversite; kalkınmanın ve gelişmenin motoru olabilir mi?”
|
Günün Haberleri