İlk gençlik yıllarımın aşkı Urfaspor’umun hal-i pür melali bugüne kadar yapmadığım bir işe, spor yazısı yazmaya mecbur bıraktı beni…Ancak sanırım bu yazı ister istemez sporun da dışına çıkacaktır…
Stadyumda futbol seyretmenin tadına 11 Nisan Stadyumunda amatör küme takımlarını seyretmekle başladım.Uyanış Spor, Beşiktaş, 11 Nisan Spor, PTT 60 küsur yıl öncesinin çocuk hafızamda kalan isimler…Balık, Hoho Mustafa, Yoğurt Mame ,Reşit Köylü de yine hatırladığım renkli futbolculardı.Ölenlere rahmet olsun.Özellikle Hoho Mustafa kornerden attığı golleri ile ünlüydü…
Takım amatördü…Futbolcu amatördü…Seyirciler amatördü…Ama o rezil toprak zeminde oynanan futbol öylesine muhteşem, öylesine zevkli ve öylesine sportmenceydi…
Oktay Akbal’ın harika hikayesi ÖNCE EKMEKLER BOZULDU hikayesinde olduğu gibi önce stadlar bozuldu(!)…
O toprak sahaların yerini çim sahalar almaya başladı!Sonra Urfaspor profesyonel oldu!Bütün oyuncularının Urfalı olduğu o güzelim takım yavaş yavaş yerlilik,Urfalılık özelliğini yitirmeye başladı…
Ayrıca takım profesyonel oldu ama yöneticiler bu değişime ayak uyduramadı.Profesyonel bir takım amatör idareciler elinde şekillenmeye başladı…
Amatör takımın amatör ruhla her türlü fedakarlığa katlanan yöneticilerinin yerini adını duyurmak, ün kazanmak, bu ünü de ranta çevirmek isteyen yönetici tipleri almaya başladı…Sırf adlarını duyurmak için bütçenin kaldıramayacağı ücretlerle futbolcu transeferleriyle borca soktukları takımı işler zora girince terk edip kaçan idareciler yüzünden Urfaspor sürekli iflasa sürüklenen bir şirket pozisyonuna düştü…
Durmadan belediyeye, hükümete avuç açar duruma düşen takıma gün geldi yönetici bulunamaz oldu…Batık bir şirketin sorumluluğunu nasıl ki kimse yüklenmek istemezse gün geldi Urfaspor da yönetici bulamaz hale geldi…
Peki böyle bir takımdan başarı beklemek ne kadar doğru olurdu?...Ama taraftar da o eski taraftar olmadığı için en küçük bir başarısızlıkta takımı yalnız bırakmakta beis görmüyordu…
You ’ll never walk alone (ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN) diyen Liverpoll’un o muhteşem taraftarını , o yıkılmaz ruhu ne yazık ki Urfaspor taraftarında bulmak mümkün olmadı!..Yani Yönetici-taraftar ilişkisi tencere kapak misaliydi!
İşin başka bir boyutu da memleketimizin sosyolojiyle ilgili…Urfalı nedense Antepliyi pek sevmez…Çünkü Antepli çalışkandır…Antepli duygularıyla değil aklıyla hareket eder…Bu yüzden bir zamanlar Urfa Sancak, Antep kazayken bugün Antep şehircilik ve sanayileşme açısından Urfa’dan fersah fersah ileridedir…
Çünkü sağ beyin loblu Urfalı ticareti, pazarlamayı yani organizasyonu hakkıyla beceremez…
Çünkü bu saydığım işler disiplin ister…Disipline yatkın olmayan, rahatına düşkün Urfalı biraz da yanlış bir tevekkül felsefesiyle kendini geliştirecek rekabet koşullarında mücadeleyi sevmez…
Bu sosyolojik tavır da Urfalının hayatının hemen her yönüne yansır ne yazık ki!
İşte her ikisi de aynı yıllarda kurulmuş olan Gaziantepspor’la Şanlıurfaspor’un durumunu biraz da bu açıdan kıyaslayın!Biri yıllardır Süper Lig’de yer alırken diğeri bir alt küme olan 1.ligden düşme potasında…
Urfaspor’un zaman zaman televizyondan yayınlanan maçlarını bile seyretmek gelmiyor içimden!Çünkü ben hala o toprak sahada koşturan amatör ruhlu güzel takımın hayaliyle yaşıyorum…
Hayallerimdeki Reşit Köylü’nün kıvrak çalımlarıyla, Yoğurt Mame’nin top geçer adam geçmez defansıyla, Hoho Mustafa’nın kornerleriyle avunuyorum…Ne yapalım;yaşlanıyoruz işte!