12 Nisan 2019 06:57

KOMÜNİZM VE KOMÜNİST BAŞKAN

KOMÜNİZM VE KOMÜNİST BAŞKAN

31 Mart yerel seçimleri geride kaldı. Seçimin ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olması dileğiyle seçilen tüm adaylara hayırlı olsun der yeni görevlerinde başarılar dilerim.

Bu seçimde gözüme çarpan ve öneme haiz gördüğüm bir hususu yazıma konu ederek görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Bilindiği üzere Tunceli Ovacık ilçesi eski Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu TKP’ den (Türkiye Komünist partisi) Tunceli belediye Başkanı seçildi. Sayın Maçoğlu daha önce Ovacık Belediye Başkanlığı döneminde yapmış olduğu uygulamalarla halkın takdirini kazanmış adını tüm Türkiye’ye duyurmuştu.

Yaptığı hizmetleri kısaca özetleyecek olursak; Üç bin nüfuslu ilçede öncelikle kooperatifçiliğe dayalı bir düzen kurmuş. İki kütüphane açmış, hazineye ait 650 dönümlük boş araziyi halka dağıtarak değerlendirmiş. Nohut, kuru fasulye, patates ekmiş, bal üretiminde bulunmuş ve bu ürünleri satarak elde ettiği gelirle hem fakir ailelere yardımda bulunmuş hem de ihtiyaç sahibi öğrencilere burs vermiş. Bunun yanı sıra belediye kapısını her daim halka açık tutmuş, makam arabasını kaldırmış, şehir içme suyunu ucuzlatmış, toplu taşımayı ücretsiz yapmış.

Kuşkusuz hepimizce takdir ve tasvip edilen bu hizmetlerinden ötürü sayın Maçoğlu’nu kutlamak gerek. Ancak gerek yazılı ve görsel basın olsun ve gerekse sosyal medyada olsun Maçoğlu’nun hizmetleri övülürken bilerek veya bilmeyerek Komünizm şirin gösterilmeye çalışılmakta, Maçoğlu sırtından bir nevi komünizm propagandası yapılmakta.

Daha açıkça ifade edelim ki; sayın Maçoğlu’nun Komünist Partili olması veya Komünist partisinden belediye başkanı seçilerek yaptığı iyi hizmetler nedeniyle; “Komünizmin de iyi olduğu” anlamı çıkarılmamalıdır. Sayın Maçoğlu’nun uygulamaları kişisel düşüncenin, ahlaki anlayışın ürünü olup komünizmle uzaktan yakından alakası yoktur. Kaldı ki üç bin nüfuslu küçük bir ilçede sağlanan başarının büyük kentlerde de sağlanacağını söylemek mümkün değildir.

Bilinmelidir ki Komünizm bir ekonomik sistemdir. Sosyalizmin son aşaması da diyebiliriz. Karl Marks tarafından Kapitalizme alternatif olarak ortaya çıkmış ve kendi ilkelerini belirlemiştir. İlkelerinin temeli ise diyalektik materyalizme dayanır. Marks Diyalektik anlayıştan yola çıkarken manevi değerleri reddetmiş maddenin diyalektiğini esas alınmıştır. “Her şey maddeden doğmuştur” diyerek kendi maddeci diyalektik anlayışını sosyal olaylara, ekonomi bilimine ve her türlü gelişmelere uygulamıştır.

Komünist düzende devlet ortadan kaldırılmakta, mülkiyet hakkı yok sayılmakta, ferdin varlığı inkar edilmektedir. Genel kural ise şudur; “ herkesten gücü nispetinde, herkese ihtiyacı nispetinde.”

Şimdi soralım; bu görüş dünya ülkelerinde ne denli benimsenmiştir? Ferdi özgürlüğü kaldırmakla, özel mülkiyetin yerine kolektif mülkiyeti getirmekle ne değişmiştir? Vaad edilen dünya cenneti kurulmuşmudur? En bariz örnek olarak Doğu ve batı Almanya’nın (birleşme öncesi) durumuna bakalım. Her iki ülke insanı aynı ırka aynı köke mensup olmalarına rağmen Batı Almanya 2. Dünya Harbinden sonra büyük bir hızla ekonomik yönden ilerleme kaydetmiş, ürettiği mallar dünya pazarlarında tercih edilir olmuştur. Doğu Almanya ise kalkınmak şöyle dursun kendi ihtiyacını dahi karşılamakta güçlük çekmiştir.

Bir başka husus. Eşitliği gaye edindiğini söyleyen komünizm bu uygulamada da başarı sağlamamıştır. Owen Amerika’da bir koloni kurdu. Orada komünist bir toplum meydana getirmeye çalıştı. Fakat üç yıl sonra iflas etti. Aynı deneme 1917 Sovyet ihtilalinden sonra da denendi. İlk etapta orduda rütbeler kaldırıldı eşit ücret dağıtıldı. Baktılar ki hem üretim durmakta hem de orduda anarşi baş göstermekte. En sonunda mutlak eşitlikten yana olan Lenin bile bunun mümkün olmayacağını görmüş hemen farklı ücret sistemine geçilmesini istemiştir.

Keza aynı şekilde 1931 yılında bizzat Stalin, işçilerin işi yavaşlattığını, işçilerin tembelliği yüzünden üretimin düştüğünü, ekonomik gelişmenin yavaşladığını açıkça ifade etmiştir. Zaten akıl var mantık var. Kalifiye bir elemanla vasıfsız bir elemanın sarfettiği emek karşılığı ücret hiç eşit olur mu? Beş parmağımız bile birbirine eşit değil iken doktorla hambalı, fabrika müdürü ile mahiyetindeki işçiyi eşit tutmak bunlar arasında eşit ücret ilkesini uygulamak adaletsizliğin daniskası olmaz mı?

Komünizm mevzusu çok uzun ve geniş olduğu için konuyu fazla uzatmadan netice olarak;

-“İnsanlar hiçbir zaman kardeş olmamıştır, ancak düşmanlar olarak sınıflar halinde boğuşa gelmişlerdir” diyerek insanların birlikte yaşama arzusunu, kardeşlik duygularını yok eden,

-“İşçinin vatanı olmaz” diyerek insanı her türlü vatanseverlik duygularından uzaklaştırmak isteyen,

-“Tek yol devrim”, “Proleterya ihtilali” diyerek kalplere “sevgi ve kardeşlik” yerine “ihtilal ve savaş” ruhunu yerleştirmek isteyen,

-Komünizm beyannamesinde “dünya işçileri birleşiniz” diyerek işçi olmayanların her türlü varlıklarına saldırmanın mübah olduğunu anlatmaya çalışan,

-Kapitalizmin yıkılışını ve yeni düzen değişikliğinde ihtilali şart koşmakla insan ölümüne cevaz veren,

-Hedefe varma yolunda her şeyi mübah gören ve daha nice fecaatleri görmezden gelip Maçoğlu’nun sırtından iki kilo nohutla komünizmi güzel ve şirin göstermek gaflet ve delalet içinde bulunmaktır.

Yaşanan acı gerçekler göstermiştir ki komünizme bel bağlayan komünist ülkelerdeki halkın kaderi değişmemiştir. Nasıl ki kapitalizm sosyal adaletçi olmayıp sömürücü bir sistem ise komünizm de en az kapitalizm kadar sömürücü bir sistemdir. Tek fark sömürünün el değiştirmesidir.

İnsana bakış açıları ise;

Kapitalizm; “İnsan , sosyal, ekonomik bir hayvandır” derken

Komünizm; “İnsan ürettiği ve tükettiği ile ölçülen ve üretime yaptığı katkı kadar değeri olan bir hayvandır” demektedir.

Sözün kısası; Al birini vur ötekine.