16 Ekim 2018 13:10

EĞİTİM -2-

EĞİTİM -2-



-Geçen haftadan devam-

John Dewey eğitimi, “yaşantıyı yeniden yapılanma yoluyla değiştirme süreci” olarak tanımlamıştır. Reusseau; “Bitkiler kültürle, insanlar eğitimle biçimlenir” demiştir. Ünlü Fransız ihtilalcisi Danton ise; “insanın ekmekten sonra en fazla ihtiyaç duyduğu şeyin eğitim olduğunu” iddia etmiştir.

Bu tanımlardan anlaşıldığı üzere eğitimin ham maddesi insandır. İnsanlardaki olumsuzluklar topluma yansıyacağından eğitim telafisi mümkün olmayan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse öncelikli olarak nasıl bir fert yetiştireceğimizi belirlememiz gerekir.

Cumhuriyetin ilanından sonra “maarif misakı” ile tesbit edilen ilkeler şöyle sıralanmıştır.

1-Milliyetçi, halkçı, inkılapçı, laik Cumhuriyet vatandaşları yetiştirmek.

2- İlk tahsili umumileştirmek ve herkese okuma yazma öğretmek.

3- Yeni nesilleri bütün tahsil derecelerinde ilmi ve bilhassa iktisadi hayata amil ve muvaffak kılacak bilgilerle techiz etmek.

4- Cemiyet hayatında , dünya ve ahret cezaları korkusundan doğan ahlak yerine “hürriyet” ve “nizam”ın telifine istinat eden hakiki ahlak ve fazileti hakim kılmak

5- Maarif ve terbiyemizin umumi hedefi; “Türk milletini medeniyet safında en ileri götürmek ve yeni nesilleri Türk olmak hassasiyetinin dayandığı bu gayeye en kısa zamanda varmayı mümkün kılacak aşk, irade ve kudretle yetiştirmek.”

Şimdi soralım kendimize; Yapılan uygulamalarda bu güne kadar bu ilkelere bağlı kalınmış mıdır? Bu ilkeler doğrultusunda hareket edilmiş midir? Ülkemiz gerçeklerine uygun bir eğitim modeli ortaya konmuş mudur? İnsan unsuruna gereken önem verilmiş midir? Ve sonuç olarak da çağı yakalayabildik mi? Muasır medeniyet dediğimiz seviyeye erişebildik mi? Bu soruların hepsine vereceğimiz cevap koca bir “hayır”dır.

Neden?

Çünkü Atatürk’ün ölümünden sonra kurtuluşu “hilalin yanına hac” koymakta arayan müstemleke kafalı idarecilerin uyguladığı eğitim politikası yüzünden yetişen nesil geçmişinden kopuk, tarihinden bihaber, milli şuurdan yoksun, batı hayranı şeklinde kozmopolit yetişmiştir.

Son yıllarda ise göreve gelen her Milli Eğitim bakanının ideolojik görüşü doğrultusunda eğitim sistemimiz şekillendirilmeye çalışılmış ve neticede fundamentalist bir görüşün etkisine sokulmuştur. Ana gayesinden hızla uzaklaştırılan bu kutsal müessesemiz neredeyse “milli”lik vasfını yitirir hale gelmiştir. Büyük Atatürk’ün eğitimin içeriğini “sosyal hayatımızın ihtiyacına uygun olması ve asrın icaplarına uyması” şeklinde belirlediği iki ana unsur hatırlanmaz olmuştur. Eğitim yozlaştırılmış, siyasetin günlük çıkar hesaplarına kurban edilmiştir.

Öğretmeniyle, öğrencisiyle müfredat proğramıyla, izlenen politikayla eğitim bir bütündür. Hangi açıdan bakacak olursak olalım şu an görüne o ki eğitim sistemimizde bir randımansızlık, istikrarsızlık söz konusudur. Hele bilhassa orta öğretimde yetersiz öğretmenler elinden mezun olan öğrencilerin üniversite sınavlarındaki başarısızlıkları ise oldukça dikkat çekicidir.

Örnek olarak hangi yılın Üniversiteye giriş sınavını ele alırsanız alın görülecektir ki sınava giren 1.5- 2 milyon öğrencilerden 10-15 bini daha birinci basamak sınavından sıfır puan almaktadır. Toplam öğrencilerin yarısı ise barajı aşamamaktadır. OSYM Başkanlığınca verilen istatistiki bilgilere göre LYS sınavına giren üniversite adaylarının fen ve matematik bilgisi sıfıra yakın düzeyde. Sadece bir örnek vermekle yetinecek olursak; Matematik sorularında en fazla üç soruyu doğru bilen öğrencilerin oranı %48. Fizik sorularından en fazla üç soruyu doğru bilenlerin oranı ise %49. Sonuçlara dair açıklanan istatistiklere göre Türkçe 40 soruda 16.2 ortalama, Sosyal Bilimlerde 20 soruda 6.0 ortalama, Fen Bilimlerinde 20 soruda 2.8 ortalama, Temel matematikte 40 soruda 5.6 ortalama doğru yapılmış. Bu tablo hem vahimdir hem de içler acısıdır.

Netice olarak; ilköğretimden yüksek öğretime kadar yaşanan kargaşa, devlet okullarının yüzüstü bırakılması, ciddi ve yararlı politikaların üretilmemesi geleceğimizi karartmıştır.

-Devamı haftaya-