12 Eylül 2018 10:03

EKONOMİK KRİZ

EKONOMİK KRİZ



Son günlerde sıkça sorulan soru;

Türkiye’de ekonomik kriz var mı yok mu?

Cevabı merakla beklenen bu soruya dilerseniz dilimizin döndüğü kadarıyla açıklık getirmeye çalışalım.

Peşinen belirteyim ki şayet Türk liranız yabancı paralar karşısında değer kaybediyorsa, %10 seviyesindeki enflasyon %30 lara çıkıyorsa, başta temel gıda maddeleri olmak üzere her türlü tüketim maddelerine zam yapılıyorsa, hayat şartları gün be gün zorlaşıyorsa, dış borcunuz giderek artıyorsa bal gibi ekonomik kriz vardır.

Krizin sebepleri için çeşitli bahaneler ileri sürebilirler. Mesela “Trump ve papaz yüzünden dolar yükseldi” diyebilirler. “ABD bize ekonomik savaş açtı” diyebilirler. “Bu kriz dış güçlerin oyunudur” diyebilirler. Gerçek şudur ki bu tür savunmalar inandırıcı değildir. Çünkü ekonomi bilimi bu kadar basit olmadığı gibi sokak sloganlarını andıran bahaneleri kabul etmez.

Bilinmelidir ki ekonominin kendine has kuralları vardır. Üstelik bu kurallar gerçekleşme zorunluluğu taşır. Kısaca sıralayacak olursak; cari işlemler bilançosu açığının düşürülmesi, büyüme hızının yüksek olması, enflasyonun kontrol altına alınması, istihdamın arttırılması ve gelir dağılımının dengeli hale getirilmesidir. Bu kuralların gerçekleşmesi ise ancak sağlam finansman kaynaklarına dayalı ve istikrarlı bir ekonomi politikasının uygulanması ile mümkündür.

Kalkınma hareketi üretim, yatırım ve tasarrufla ilgilidir. Üretim yatırımla orantılı olduğu için yatırım olmayınca üretim gerçekleşmez. Yatırım için de mali kaynak sözkonusudur. Mali kaynağın karşılanması adresi ise tasarruftur. Burada şunu anlamalıyız ki kalkınmanın iki temel unsuru vardır. Yatırım ve tasarruf. Tasarruf arttıkça yatırım da artar. Öyleyse daha çok tasarruf yapmamız, daha çok yatırıma yönelmemiz gerekmektedir. Netice olarak ; tasarruf ve yatırım ekonomik kalkınmanın vazgeçilmez zaruretidir.

İşte kısaca özetlemeye çalıştığımız bu mantık üzerine inşa edilen ekonomi teorisi pürüzsüz seyir ettiği sürece sağlıklı bir ekonomik gelişme çizgisi yakalanabilir. Ama maalesef ülkemiz açısından yapılan uygulamalara baktığımızda milli bir ekonomik hedefin tesbit edilmediğini aylara, yıllara göre belirlendiğini, hatta şahıslara göre değiştiğini, çoğu zaman da rüzgarın akışına terk edildiğini görmekteyiz.

Dışarıdan borçlanarak alınan döviz amaca uygun verimli üretgen alanlarda kullanılmayıp daha ziyade yol, köprü, AVM yapımında, tüketim ekonomisine dayalı alanlarda harcandı. Borçlanılan paranın üçte biri inşaata gitti. İnşaat yatırımlarının yedi yıllık toplamı 551 milyar doları buluyor. Tam yarım trilyon lira betona gömülmüş. Bunun yanı sıra bir yerine iki tane lüks makam aracı alınarak israfa yöneldik. Merkez bankasına baskı yaparak bağımsızlığına gölge düşürdük. Londra’da yapılan toplantıda uluslar arası finansörlere karşı ekonomi yönetimimize olan güveni zedeledik. Neticede hatalar zinciri sonucu döviz kuru hareketlenmeye başladı ve dolar 7.00 lira düzeyine geldi.

Önümüzdeki yıl dış borç geri ödemesi yapılacak. Borç ödemesi ve cari açık finansmanı için yaklaşık 250 milyar dolar dış kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut döviz rezerviniz bunu karşılayacak durumda değilse çareyi yine dış borçlanmada arayacaksınız.

Bugüne kadar dış borçlanma karnemize baktığımızda devamlı artış görmekteyiz. Çünkü ülkemizin borçlanma stratejileri belirlenirken gerçekçi tesbitler yapılmamıştır. Ekonomi deyimiyle “hesapsız borçlanma” yapılmıştır. Üstelik bu borçlanma hastalık şekline dönüşmüştür.

Kabul etmeliyiz ki yabancı sermaye ve krediye muhtaçlık dışa bağımlılık demektir. Bu da fakirleşmeye doğru adım atmaktır. Geçim sıkıntısına giren halkın değer yargıları kaybolur. Toplum dejenerasyona uğrar. Her şey maddiyatla ölçülür hale gelir. O nedenle finansmanın en ideal olanı iç kaynağın hedef alınmasıdır.

Unutmayalım ki çağımız milletler mücadelesi çağıdır. Bu mücadelede her millet yalnızdır. Türk’ün de Türk’ten başka dostu yoktur. Bu gerçekten hareketle Çin’den, Katar’dan, doğudan, batıdan medet ummak yerine kendi emek ve gayretlerimizle kalkınmamızı başarmak mecburiyetindeyiz.

Bunun için de yapılması gereken ilk iş iflas etmiş politikaların terk edilmesidir. Borç alımları durdurulmalı ekonomi ıslah edilmelidir. İhtiyaç duyulan yapısal reformlar acilen gerçekleştirilmelidir. Bütçe açıklarının asgariye indirilmesi, enflasyon ve faizlerin düşürülmesi, kaynak kaybının önlenmesi, üretim ve ihracatın arttırılması, sosyal dengelerin yeniden kurulması ve topyekun bir kalkınma seferberliğinin başlatılmasıdır.