29 Ocak 2018 14:17

HADİ ÇİFTBUDAK'A VEDA..!

YARIM ASIRLIK DOSTA 10 YIL ÖNCESİNDEN BİR YAZIYLA VEDA…MEKANI CENNET OLSUN!

“RENKLERİN EFENDİSİ YA DA ESKİ(MEYEN) DOST!


Siz onu tanımazsınız…O, elinde at kılı fırçası…sudaki renk senfonisini yöneten bir şef edasıyla unutulmuş zamanların hayalleri içinde yaşar….O, hayatın renkliliğini eliyle iterek, renklerin hayatına rücu etmiş bir yeni zaman dervişi…O, mütevazı dünyasından krallara küçümseyerek bakan bir sufi…

Siz onu; sade, kendi halinde…sessiz…sakin ve dingin edasına aldanıp adam yerine de koymayabilirsiniz….Tabii o sizi adam değil…adem sayar mı onu bilemem…Onun sakin görünen dünyasının derinliklerindeki fırtınayı….kasırgayı…borayı…tahayyül bile edemezsiniz.Çünkü siz onu tanımazsınız…

Mehtap Çayevinin alçak kürsülerinde başlayan arkadaşlığımız yılları devirerek çeyrek asırı geride bırakalı çok oldu.Şimdi Mehtap Çayevi’nde değil ama Edirne Karaağaç’ta Fazılın Kahvesinde süregelen sohbetleri elbette tavşankanı demli kaçak çayla tadlandırıp Fatih Usta’nın sataşmalarıyla soslandıramıyoruz.Kapı açılıp içeri Lala girmiyor…Faruk Kaysı yan masadan sarma cigara ikram etmiyor…Taş plakta Mıkım Tahir “Ayağında Kundura”yı söylemiyor….Şimdi dışarıda serin bir balkan rüzgarı…uzaklardan… yılışık bir roman havası esmekte…Mehtap Çayevi zaten tarih oldu…Ama o alçacık kürsülerde başlayan vatanı kurtarma tartışmalarımız yılları…coğrafyaları aşıp…saçlarımıza kırlar,yüzümüze çizgiler serperek geçen yıllara inat,Fazlı’nın tahta masalarında devam etmekte…

Siz O’nu tanımazsınız….Bükük boynu…ürkek tavrı sizi aldatacaktır…Bir garip emekli memur görüntüsünün nasıl bir inatçı ruhu ….ilkeli duruşu… nasıl bir azmi ….boyun eğmez yüreği…gizlediğini bilemezsiniz….

O..ne zaman bir Urfa havası çalınsa….ruhu ve hayalleri bedeninden sıyrılıp kanatlanıp Urfa Kal’ası’na konar…seyre dalar gençliğini…O…ne zaman bir hoyrat işitse…tespihi elinde…parkası omzunda bir civan-merd olur…O…ne zaman….bir silah sesi duysa…gözleri dolu dolu…Yaşar Magat…Mahmut Bedir…Fehmi Kasanoğlu …Mehmet Koç…ve daha nice yiğit olur… düşer toprağa….Ve O, ne zaman “URFA” denilse…kirpiklerden süzülen bir damla yaş olur…

Siz O’nu tanımazsınız…Şimdi yarım asrı deviren ermiş ruhu ….ve…uslanmamış bir yüreğin harmanlandığı hayatı …günde üç paket sigaranın ikiyüzlü dostluğuyla … yorgun ve bezgin bedenin isyanlarını avutmakta…Şimdi….sıra gecelerinin duygu ve coşku yüklü arkadaşları yalnızca hayallerinde kaldı…Şimdi…dostluğun…arkadaşlığın…ülküdaşlığın sımsıcak duygu dünyası,..yerini çıkar ilişkilerinin yapaylığına bırakmış …Şimdi…. tavşan kanı demli sıcak bir çayın kırmızılığında şavkıyan saf ve temiz muhabbetler de yok artık…

Boşuna aramaz da…bulamayacağını bilir…

Siz O’nu tanımazsınız….O…öğretmenlik yıllarında müdürlerin kabusu…O…taş kafasındaki önyargılarla insanı çatlatan….O…inadıyla arkadaşlarını çıldırtan.. O, yılların ardından eskimiyen dost….O, tarifsiz acıların imbiğinden süzülen gönül…. O, serserilikle sanatçılık arasında yalpalayan yürek…





O…Patnos’tan Pınarhisar’a savrulan hayat….O ,Hedeğli’de felekten yenen tokat…

O…ebru sanatının nevzuhur ustası…O, Osman Ataman BİNER’in başının belası….

O..ruh sıkıntımda sığındığım durak….O…yılların dostu….arkadaşı…canyoldaşı….Mehmet Hadi ÇİFTBUDAK…..

Siz onu tanımazsınız…O’nu bir ben bilirim…bir de 70’li yılların Urfa’sı…