"NE OLACAK BU ‘’YÖK’’ ün HALİ?"

13 Ağustos 2020 02:22

URFAPRESS Yazarı,Op.Dr.Yusuf Vehbi OCAK'ın kaleminden..İşte o köşe yazısı: 

 


NE OLACAK BU ‘’YÖK’’ ün HALİ?         


 Rektörler ile ilgili Son günlerde basına yansıyan haberler nedeniyle YÖK yine gündemin baş köşesine oturmuş gibi gözüküyor.

Yök’ün içinde bulunduğu yetersizlik ve  yönetememek hali baş döndürücü hızla devam ediyor. Dünya üniversiteleri ‘’Bilimsellik sıralaması’’nda (her zaman) ilk  ‘beş yüz’e bile  girememiz  bunun en büyük göstergesidir.   


       Liyakat ehlinden çıktığı ve geri gelmeyecek gibi göründüğü için de düzeleceğine pek umudum olmamasına rağmen bu konuda eleştirilerimi sıralayarak fikirlerimi paylaşmak istiyorum.          


Gün geçmiyor ki rektörler ile ilgili üzücü , sistem açısından sıkıntı verici bir haber duyulmasın. Bütün bürokrasiyi, siyasi hayatı ve hayatın diğer alanlarını ‘’mefluç’’ etmiş olan liyakatsizlik hastalığı nedeniyle YÖK kurumu ve Üniversiteler de bundan yeterince nasibini almış gözüküyor.          


YÖK’ün; kuruluşundan bu yana yönetilmesi açısından üç aşamadan geçtiğini düşünüyorum. Birinci aşama kurucu başkan Rahmetli İhsan doğramacı’dan başlayıp Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in görevden ayrılmasına kadar devam eden;           KEMALİST DÖNEM:      
   Bu dönemde göreve gelen rektörler klasik Kemalist kafa yapısı ile YÖK’ü yönetmeye çalışmışlar ve üniversitelerde katsayı ve baş örtüsü zulmü dahil bir çok eğitim harici çabalarla ülkenin eğitim ve sosyal hayatında önemli olumsuz roller oynamışlardır.          

Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç dönemlerinde ise KEMALİST olmak da yetmemiş, aksine Kemalizm esaslarına aykırı davranışlarla YÖK; ‘’Hükümeti terbiye etme aracı’’ olarak kullanılmıştır. Erdoğan Teziç zamanında; ‘’Anayasamıza göre hükümetler ülkeyi yasal organlarla beraber yönetirler’’ diyerek neredeyse yasama ve yürütme üzerinde tahakküm kurma çabasına bile girilmiştir.        

 Parlamenter demokratik sistemde kabul görmesi mümkün olmayan bu tavırlar YÖK’ü eğitim ve bilimsel çalışma yapma görevinden uzaklaştırdığı gibi toplumsal huzuru da bozmuştur.      


  Kemal Gürüz ise kendini Hükümet muhalifi bir militan pozisyonuna sokmuş kendince YÖK yerine Hükümete hükmetmeye çalışmış ve arkasında bir enkaz bırakarak gitmiştir.           Bu militan Kemalist dönemden sonraki dönem bana göre ikinci dönem olup tepkisel atama ve çalışmaların yapıldığı ve ne yazık ki FETÖCÜ’lerin etkin ve baskın olduğu ikinci aşama Fetöcü dönemdir.         

FETÖCÜ DÖNEM:


         Bu dönemde ise göreve gelen YÖK başkanları Hükümet yandaşı olma tavırlarını saklamamış ve ne yazık ki bir kısmı FETÖCÜ kaynaklardan gelmiş oldukları için bir süre sonra Hükümete de engel olmuş ve zarar vermeye başlamışlardır. Bu kaynaktan atanmış en son başkan ise halen hapiste zaman geçirmektedir.           Üçüncü aşama ise; goygoycu dönemdir.          

GOYGOYCU DÖNEM:      

    Bu dönemde ise yine atamalar doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından yapılmakta olup her konuda olduğu gibi en az bakılan vasıf ‘’Liyakat’’ olduğu için; yerini, koltuğunu dolduramayan  fakat YÖK’ü, hükümet ve belki de AKP’nin arka bahçesi gibi yönetmeye çalışanların görevde olduğu dönemdir. Bu dönemde de Üniversitelerimizin içinde bulunduğu ‘’Bilimsellikten uzak’’ ortam nedeniyle Üniversiteler ve dolayısıyla YÖk son derece başarısız bir görüntü vermektedir.        

 YÖK’ün varoluş ilkelerine aykırı kişilerin bulunduğu en tepe isimlerin alt kadrolar olarak doğrudan atayacakları rektörlerin de liyakat, kabiliyet ve bilimsellik seviyeleri bilinen temel hareket noktasından uzak olmamış ,ehil olmayan kişiler rektör olarak atanmışlardır.  Yine bu dönemin sık rastlanan ‘’Rektör istifaları’’ döneme ait bir özellik olmuştur.     

   Böyle olunca da gün geçmiyor ki bir rektörün bilim ve eğitim dışı çirkin bir eylem ile anıldığı haberler duymaktayız.Dün Pamukkale rektörü, bugün de Batman rektörü haberleri medyada yer almakta.Daha duymadığımız kimbilir neler var?     

   Efendimiz diyor ki; ‘’EMANET EHLİNDEN ÇIKTI MI! KIYAMETİ BEKLEYİNİZ’’.